Tag: ilahiler

Dursun Ali Erzincanli – İnşirah Duası Şiiri

Ey Yalnızların Kendi Başına Kalmışların Arkadaşı,
Ey Mutsuzluğa Düşmüşlerin Yardımcısı,
Ey Yoksulların Zenginliği,
Ey Zayıfların Gücü,
Ey Fakirlerin Hazinesi, Gariplerin sığınağı,
Ey Tek Güç Ve Kudret Sahibi,
Ey İhsanıyla Tanınan Keremi Sonsuz Rabbim,
Efendimiz Ve Yakınları Hürmetine Sıkıntılarımı Gider.

Ey Rabbim
Sen Sıkıntılarıma Karşı Hazırlığım,
Musibetim Anımda Ümidim,
Yalnızlığımda Arkadaşımsın
Gurbetimde Dostum
Kederli Anımda Beni Ferahlatansın
İhtiyacım Anında Yardımıma Koşan
Zor Anlarımda Sığınağımsın
Beni Korkuların Karanlığından Kurtaran Aydınlığımsın.
Ey Rabbim
Sen Şaşkınlığımda Bana Yol Gösterensin
Biliyorum Rabbim Sen Günahlarımı Bağışlayan
Ayıplarımı Örten, Sıkıntılarımdan Kurtaran
Kalbimi Sevginle Süsleyensin.
Sen Kalbimin Hem Tabibi Hem Sevgilisisin.
Sen Ki Şaşkınlara Yol Gösteriri
Muhtaçlara Yardım Eder
Korunmak İsteyenleri Korursun.
(more…)

Dursun Ali Erzincanlı – Ay Yüzlüm Şiiri

Ay yüzlüm, apaçık sözlüm, ruhum sana kurban;
Gönlüm sana hayran!
Nergis bakışlarının tesiri ne de yaman!
Sultanım el-aman!

Bak sinemde bir ok var, derûnumda bir acı,
Sendedir ilacı…

Ey varlığı nûr, dünyası sürur, sözü kur’ân!
Her derdime derman…

Pür âteşim bırakma beni hicranda zinhâr!
Rûhumda âh u zâr…

Hem mahzun, hem de perişan dertlerle kıvrandım;
Kapına dayandım!

Bilmem başka kor, başka ateş, ben sana yandım;
Seninle uyandım.

Ey dünyaya arştan gelen nûr, ey meh-i tâbân!
Aydınlattı ziyan…

Baktım şemailine hep dîdârını andım;
Aşkınla kıvrandım.
(more…)

Dursun Ali Erzincanlı – Bir Gül Şiiri

Mekke-i Mükerreme’de bir gül…
Yüzü dolunay gibi parlak.
Teni pembeye çalan beyaz renginde.
Saçları, hafif dalgalı…
Açık renkli ve hilâl kaşlı.
İki kaşının arasında bir damar.
Öfkelendiğinde şişen…

Mekke-i Mükerreme’de bir gül…
Saçları omzuna düşer.
Sakalı gür, gözleri kara üzüm gibi siyah…
O siyah gözleri daima yerde…
Gökten daha çok yere bakar.
Bakışları, düşünceli…
Boynu gümüş beyazlığında,
Fildişinden yapılmış bir suret gibi…
Ashabının ardından yürür
Ve; “benim arkamı meleklere bırakın.” der.
Birşeye hayret ettiğinde elini çevirir
Konuştuğunda ellerini biraraya getirir.
Öfkelendiğinde yüz çevirir.
Sevindiğinde hafifçe gözlerini kapar.
Gülmesi tebessüm.
O gülünce dişleri dolu taneleri.

Mekke-i Mükerreme’de bir gül…
Yüzünde azâmet ve hakimiyet.
Sözünde tatlılık.
Tane tane konuşan.
Sesi gür, teri gül…
Geçtiği sokaklarda gül kokusu bırakan..
Giyimi sâde…
Çoğunlukla sırtında bir ihram.
En çok sevdiği renk sarı ve beyaz.
Yediği yemek;
Ateşin üzerinde
Unla karıştırılan öğütülmüş yulaf
biraz zeytinyağı, biber, baharat…
sofrada oturuşu hamdle, şükürle…
bir gül…
ikinci yurdu Medine!
(more…)

Dursun Ali Erzincanlı – Hoş Geldin Şiiri

HOŞGELDİN

Bu şiirde hüzün yok
Bugün hüzün yok bize
Sultаnlаr sultаnının doğduğu o geceyi, o benzersiz geceyi coşkuylа аnıyoruz
Âlem-i e ....

Dursun Ali Erzincanlı – Hz.Ali’nin Duası Şiiri

Ey ihsanı bol Allah’ım!
Sana hamdederim.
Ey yegâne Ma’bud!
Senin önünde eğilirim.
Yücesin, kullarından dilediğine sonsuz nimetler verirsin.
Dilediğini hüsrana duçar edersin.
Ey Yaradanım!
Sana sığınırım. (more…)

Dursun Ali Erzincanlı – Şemail Şiiri

Ne uzun ne kısa kararında boy
Soyu İbrahim’den ne asil bir soy
Saçları hoş siyah dalgalı bir koy
Kemâlini giydir beni benden soy
Âlemlere rahmet yüzünü göster
Bu kul varlığından soyunmak ister

Güneş pervânesi o güzel yüzün
Nurundan ışığı vardır gündüzün
Solmaz bir gül rengin ne kış ne güzün
Tecelli ediyor yüzünde özün
Hasretim, yanarım, yüzünü göster
Kölen bu devletle avunmak ister

Simsiyah gözlerin âhû misâli
Dâim Hakk’a bakar her an visâlin
Beyazı ölçüsü gözde kemâlin
Kaşların sûreti gökde hilâlin,
Râzıyım rûyada yüzünü göster
Âşık maşukuna can sunmak ister

Bir tutam sakalın birkaçı beyaz
Mübarek vücudun serin kış ve yaz
Cânımı yoluna kurban etsem az
Dostlar defterine köleni de yaz
Açıver kapını yüzünü göster
Gönül hasretinden yakınmak ister
(more…)

Dursun Ali Erzincanlı – Tevbe Şiiri

Allah’ım,günahkar bir sesleniştir bu.
Günahların yükselemeyeceği yüce katına
Şanın ne yücedir Sen’in ki;

Mülk elindedir..
Ve Sen herşeye Kâdir’sin.
Kudretin herşeye galiptir.
Ve Sen çok bağışlayansın,

Yedi göğü birbiriyle âhenk içinde yaratan sensin..
Dünya semasını kandillerle süsleyensin
Sen’in ilmin en gizli işlerin bütün inceliğine nüfuz eder.
Sen herşeyden hakkıyla haberdarsın

Haberdarsın benden,dünümden,bugünümden ve yarınımdan

Bir ömrü işte böyle yele verdim, savurdum
Şimdi pişman,perişan gelip duaya durdum..

Geçmişi ve geleceği yüreğime aldım da
Kendimi avuttum,nefsimi unuttum..

Kalbimin cennetinde nefsime uyan Âdem,
O yüce dergaha gözlerimden seslenir,
Ve Hz.Nuh,toplar kalbimde ne kadar duygu varsa,
Nefsimin tufanından korumaya çalışır.
Hz.İbrahim’in ateşe atıldığı mancınık yüreğimdedir benim

Kendisinden başka ilah olmayan Sübhan!
Zalimlerden oldum ki merhamete muhtacım
Huzuruna alsan da beni böyle perişan
Benim hakkımda olan hükmün başımda tâcım..

Evladının acısıyla yanan bir anne kalkıp
Uzatırsa detgahına titreyen ellerini,
bu tevbemi sunuyorum o ellerle birlikte…

Gecenin bir vaktinde,
Herkes istediği ile,sevdiği ile hemhâlken,
Yetim kalmış bir yürek sessiz sessiz ağlarken,

Bakarsa bir an olsun yıldızsız gökyüzüne,
Ve melekleri inleten edayla seslenip,
(more…)

Dursun Ali Erzincanlı – Yağmur Şiiri

Vareden’in adıyla insanlığa inen Nur
Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur
Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından
Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat
En müstesna doğuşa hamiledir kainat

Yıllardır bozbulanık suları yudumladım
Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları
Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım

Hasretin alev alev içime bir an düştü
Değişti hayat köşküm, gözümde viran düştü
Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde
Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü

İhtiyar cübbesinden kan süzülür Nebi’nin
Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla
Mehtabını düşlerken o mühür sahibinin
Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla
Evlerin arasına dikilir yeşil bayrak
Yeryüzü avaredir, yapayanlız ve kurak

Zaman, ayaklarımda tükendi adım adım
Heyula, bir ağ gibi ördü rüyalarımı
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım

Yağmur, gülşenimize sensiz, baldıran düştü
Düşmanlık içimizde, dostluklar yaban düştü
Yenilgi, ilmek ilmek düğümlendi tarihe
Her sayfaya talihsiz binlerce kurban düştü

Bir güzide mektuptur, çağların ötesinden
Ulaşır intizarın yaldızlı sabahına
Yayılır o en büyük muştu, Pazartesinden
Beyazlık dokunmuştur gecenin siyahına
Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin
Sukutu yar, sevinci dualar kadar derin

Çaresiz bir takvimden yanlızlığa gün saydım
Bir çezir yaşadım ki, yaşanmamış, mazide
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım

Sensiz, kaldırımlara nice güzel can düştü
Yarılan göğsümüzden umutlar bican düştü
Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin
En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü

Melekler sağnak sağnak gülümser maveradan
Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar
Mutluluk nağmeleri işitirler Hira’dan

Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar
Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri
Paramparça, ateşler şahının hayelleri

Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım
O mücella çehreni izleseydim ebedi
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım

Sarardı yeşil yaprak; dal koptu, fidan düştü
Baykuşa çifte yalı, bülbüle zindan düştü
Katil sinekler deldi hicabın perdesini
İstiklal boşluğunda arılar nadan düştü.

Dolaşan ben olsaydım save’nin damarında
Tablosunu yapardım yıkılan her kulenin
Ebedi aşka giden esrarlı yollarında
Senden bir kıvılcımın, süreyya bir şulenin
Tarsaydım bengisu fışkıran kakülünü
On asırlık ocağın savururdum külünü

Bazen kendine aşık deli bir fırtınaydım
Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım

Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü
Mazluma sürgün evi; zalime cihan düştü
Sana meftun ve hayran, sana ram olanlara
Bir bela tünelinde ağır imtihan düştü

Badiye yaylasında koklasaydım izini
Kefenimi biçseydi Ebva’da esen rüzgar
Seninle yıkasaydım acılar dehlizini
Ne kaderi suçlamak kalırdı, ne intihar
Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya
Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya

Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadım
Tereddüt oyma oymak kemirdi gururumu
Bahira’dan süzülen bir yaş da ben olsaydım

Haritanın en beyaz noktasına kan düştü
Kırıldı adaletin kılıcı, kalkan düştü
Mahkumlar yargılıyor, hakimler mahkum şimdi
Hakların temeline sanki bir volkan düştü

Firakınla kavrulur çölde kum taneleri
Ahuların içinde sevdan akkor gibidir
Erdemin, bereketin doldurur haneleri
Sensiz hayat, toprağın sırtında ur gibidir
Şemsiyesi altında yürürsün bulutların
Sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatların

Devlerin esrarını aynalara sorsaydım
Çözülürdü zihnimde buzlamış düşünceler
Okşadığı bir parça kumaş da ben olsaydım
(more…)