Tag: Efendimize Naatlar

Dursun Ali Erzincanlı – Vakfe Duası Şiiri

Allahü teâlâdan başka ilâh yoktur.
O birdir.
Eşi ortağı yoktur.
Mülk, O’na âittir.
Hamd, O’na mahsustur…

Allah’ım!
Kabir azâbından, kalbin vesvesesinden,
işlerin dağınıklığından sana sığınırım!
Ey Allahım! Rüzgârların getirdiği âfetin şerrinden sana sığınırım!
Allah’ım,
gözümde bir nûr,
kulağımda bir nûr,
kalbimde bir nûr yarat!
Allah’ım,
göğsüme genişlik ver, işimi kolaylaştır!
Allah’ım!
Kalbe vesvese veren şeytandan,
işlerin karışıklığından,
kabir fitnesinin şerrinden,
gecenin getirdiği şeylerin şerrinden,
gündüzün getirdiği şeylerin şerrinden,
korkunç rüzgârların getirdiği âfetlerin şerrinden,
zamanın nöbet nöbet gelen mihnet ve belâlarının şerrinden sana sığınırım!
(more…)

Dursun Ali Erzincanlı – Veysel Karani’nin Duası Şiiri

Ey Allahım,rabbim Sensin.
Çünkü ben bir kulum.
Nefsimin terbiyesinden acizim.
Demek beni terbiye eden Sensin.

Hem Sensin yaratıcı.
Çünkü ben yaratılmış bir varlığım,

Hem rızık veren Sensin.
Çünkü ben rızka muhtacım ve ona elim yetişmiyor.
Demek rızkımı veren Sensin.

Hem Sensin Malik,Mülkün gerçek sahibisin.
Çünkü ben bir köleyim.
Benden başkası bende tasarruf ediyor.
Demek benim sahibim Sensin.

Hem Sen izzet sahibisin, yücesin.
Ben ise zelilim;
halbuki üzerimde bir izzet ve bir onur cilvesi görünüyor.
Demek Senin izzetinin aynasıyım.

Hem Sensin sınırsız zengin.
Çünkü ben muhtaç ve fakirim,
bana bu fakir halimle ulaşamayacağım bir zenginlik veriliyor.
Demek mutlak zengin Sensin, veren Sensin.
(more…)

Dursun Ali Erzincanlı – Yağmur Şiiri

Vareden’in adıyla insanlığa inen Nur
Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur
Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından
Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat
En müstesna doğuşa hamiledir kainat

Yıllardır bozbulanık suları yudumladım
Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları
Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım

Hasretin alev alev içime bir an düştü
Değişti hayat köşküm, gözümde viran düştü
Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde
Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü

İhtiyar cübbesinden kan süzülür Nebi’nin
Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla
Mehtabını düşlerken o mühür sahibinin
Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla
Evlerin arasına dikilir yeşil bayrak
Yeryüzü avaredir, yapayanlız ve kurak

Zaman, ayaklarımda tükendi adım adım
Heyula, bir ağ gibi ördü rüyalarımı
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım

Yağmur, gülşenimize sensiz, baldıran düştü
Düşmanlık içimizde, dostluklar yaban düştü
Yenilgi, ilmek ilmek düğümlendi tarihe
Her sayfaya talihsiz binlerce kurban düştü

Bir güzide mektuptur, çağların ötesinden
Ulaşır intizarın yaldızlı sabahına
Yayılır o en büyük muştu, Pazartesinden
Beyazlık dokunmuştur gecenin siyahına
Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin
Sukutu yar, sevinci dualar kadar derin

Çaresiz bir takvimden yanlızlığa gün saydım
Bir çezir yaşadım ki, yaşanmamış, mazide
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım

Sensiz, kaldırımlara nice güzel can düştü
Yarılan göğsümüzden umutlar bican düştü
Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin
En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü

Melekler sağnak sağnak gülümser maveradan
Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar
Mutluluk nağmeleri işitirler Hira’dan

Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar
Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri
Paramparça, ateşler şahının hayelleri

Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım
O mücella çehreni izleseydim ebedi
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım

Sarardı yeşil yaprak; dal koptu, fidan düştü
Baykuşa çifte yalı, bülbüle zindan düştü
Katil sinekler deldi hicabın perdesini
İstiklal boşluğunda arılar nadan düştü.

Dolaşan ben olsaydım save’nin damarında
Tablosunu yapardım yıkılan her kulenin
Ebedi aşka giden esrarlı yollarında
Senden bir kıvılcımın, süreyya bir şulenin
Tarsaydım bengisu fışkıran kakülünü
On asırlık ocağın savururdum külünü

Bazen kendine aşık deli bir fırtınaydım
Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım

Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü
Mazluma sürgün evi; zalime cihan düştü
Sana meftun ve hayran, sana ram olanlara
Bir bela tünelinde ağır imtihan düştü

Badiye yaylasında koklasaydım izini
Kefenimi biçseydi Ebva’da esen rüzgar
Seninle yıkasaydım acılar dehlizini
Ne kaderi suçlamak kalırdı, ne intihar
Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya
Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya

Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadım
Tereddüt oyma oymak kemirdi gururumu
Bahira’dan süzülen bir yaş da ben olsaydım

Haritanın en beyaz noktasına kan düştü
Kırıldı adaletin kılıcı, kalkan düştü
Mahkumlar yargılıyor, hakimler mahkum şimdi
Hakların temeline sanki bir volkan düştü

Firakınla kavrulur çölde kum taneleri
Ahuların içinde sevdan akkor gibidir
Erdemin, bereketin doldurur haneleri
Sensiz hayat, toprağın sırtında ur gibidir
Şemsiyesi altında yürürsün bulutların
Sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatların

Devlerin esrarını aynalara sorsaydım
Çözülürdü zihnimde buzlamış düşünceler
Okşadığı bir parça kumaş da ben olsaydım
(more…)

Dursun Ali Erzincanlı – Kırk Yaşındasın Şiiri

Rahmetini umarak
Günahkar bir dille;
Allah azze ve celle

Ya Rasulallah,
Âlemlere rahmet hayatın geçiyor kalbimizden,
Kalbimizden seyrediyoruz seni.

İşte
Bir yaşındasın,
Beni sa’d yurdundasın
Sana süt anne olmadı kadınlar
Bu yüzden dargın bulutlar
Bir damla yağmur indirmiyor
Kıtlık hüküm sürüyor beni sa’d yurdunda
Minicik bir bulut var gökyüzünde
Sana aşık…

Ayrılmıyor başucundan
Ve insanlar yağmur duasında…
Hz.halime kucağına alıyor seni
Yeryüzünde bir gölgelik…seni güneşten korumak için
Oysa minicik bulut gökyüzünde
Sana meftun, sana kilitli…

Ve dua eden rahibin kucağındasın
Dünyalar güzeli gözlerine bakıyor rahip
Kıtlığı da unutuyor, yağmuru da, duayı da
Ama sen unutmuyorsun
Uğruna canlarımız feda o gözlerinle gökyüzüne bakıyorsun
O minicik bulut ilişiyor bakışlarına
Büyüyor, büyüyor…
Sonra nazlı, nazlı yağmur damlaları iniyor buluttan
Fakat çoğusu bilmiyor yağmurun geliş sebebini
Çoğusu bilmiyor seni…

Altı yaşındasın
Medine-i münevvere yolundasın
Yanında aziz annen ve ümmü eymen
Yetimliğini hissediyorsun baba kabristanında
Sonra yolda, ebva’da öksüzlük karşılıyor seni
Mekke’ye annesiz giriyorsun
Abdulmuttalip bir başka seviyor seni
Ebu talip bir başka seviyor

Ya rasulallah
Mekke çocukları annelerine seslenirler miydi senin yanında
Onlar anne deyince sen yere mi bakardın
Mekke rüzgarları kaç gece gözyaşlarını taşıdı ebva’ya
Kaç gece anne diye hıçkırdın
Efendim!
Senin yerine de anne dedik annemize
Senin yerine de baba dedik

Yirmi beş yaşındasın
Ve bambaşkasın
Kimse sana denk değil
Şefkat yayıyor kokun
Güven veriyor sesin
Sen muhammed-ül emin’ sin
(more…)

Dursun Ali Erzincanlı – Yolcu Şiiri

Ey nefsim, dinle beni!
Sana yan diyorum
Ateşlerin içinde yanan gibi yan
Ona can diyorum anla beni
Canımın da içinde canan gibi can

Yaprak düşerse dalından isyana
Öğütülürse yaz akşamları sevda sözcüklerinde
Temmuz, Ağustos uzaklaşırsa
Yani bir sonbaharsa iklim
Ağlama
El yapımı zanlar hükmederse
Uzun gün dostluklarına
Gece başucundan uykusuzluk ekerse
Gözbebeklerinin vadisine
Yüreğinin yıldızları kulağına fısıldayıp:
“İşte ağlama vakti” derse
Sen yine de ağlama
Çünkü bize ağlamak düşmez.
Ağlama
(more…)

Syf 7 of 7« İlk...34567