yedi iklim geçer,
 ağarıp solan güz ışıklarından
 yalan pencerelere doğru…
uykularda olur ne olursa
 yangınlar,
 takvim ziyanla ....
yedi iklim geçer,
 ağarıp solan güz ışıklarından
 yalan pencerelere doğru…
uykularda olur ne olursa
 yangınlar,
 takvim ziyanla ....
Kanıyor takvimden gamsız ağaçsız
 evlatlarını döver gibi seven bir sonbahar
 güvertesinde adresini şaşırmış
 kayıp bir nisan yağmuru
ömrüm ....
İkimizde seni seviyoruz ne güzel
 Olmuş yerlerine bakıyoruz
 Bütün aynalarda
 ikimizde seni beğeniyoruz ne güzel
 mevsimler geçiyor üstümüzd ....
mum yanar
 mum ışıldar
 kendileri yoktur gölgeleri oluşur
 ferinden korkulsa da rahmetin
 yenilmez toprağa can katmanın kudreti
 bir öm ....
Güzel bahçeli bir ilkokulun penceresinden
 dünyaya,
 hayretihasret ve biraz da
 bayat bayram şekeri kederiyle bakan,
 aklı canbaz,yanağı al, ....
her şey yapılabilir
 bir beyaz kağıtla
 uçak örneğin uçurtma mesela
 altına konulabilir
 bir ayağı ötekinden kısa olduğu için
 sallanan ....
Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan
 Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam…
 Ben seninle bir gün Veyselkarani’de haşlama yeme ihtimalini sevdim.
 İlkokulun silgi kokan, tebeşir lekeli yıllarında
 Ankara’da karbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı o zaman
 özlemeye başladım herkesi…
 Ve bu hasret öyle uzun sürdü ki, adam gibi hasretleri özlemeye başladım sonra..
 Bizim Kemalettin Tuğcu’larımız vardı…
 Bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı…
 Yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan kahverengi sıralarda,
 solculuk oynamaya başladık..
 Ben doktor oluyordum sen hemşire, geri kalanlar kontrgerilla…
 Kırmızı boyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu pütürlü duvarlara ve
 Türk Dil Kurumu’na inat bir Türkçeyle…
 Ağbilerimizden öğrendik, S harfinden orak çekiç figürleri türetmeyi..
 Ankara’ya usul usul karbonmonoksit yağıyordu.
 Ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu haber bültenleri.
 Oysa Ankara’da hiç sevişmedim ben.
 Disiplin kurulunda tartışılan aşkım olmadı benim..
 Sınıfça gidilen pikniklerde kıçımıza batan platonik dikenleri saymazsak..
 Ankara’ya usul usul kurşun yağıyordu..
 Ve belli bir saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu haber bültenleri.
 Oysa hiç kurşun yaram olmadı benim
 Ve hiç bir mahkeme tutanağında geçmedi adım
 Çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm sadece
 Sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde, ama sen yoktun
 Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum, suni teneffüs saatlerinde
 Okul servisi seni hep zamansız, amansızca bir lojman griliğine götürüyordu
 Ben, senin benimle Tunalı Hilmi Caddesi’ne gelebilme ihtimalini seviyordum.
Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum.
Yaz sıcağı toprağa çekiyor da tenimin çatlamaya hazır gevrekliğini
 Sonra otobüs oluyordum, kırık yarık yolların çare bilmez sürgünü
 Ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum
 Muş ovasının yalancı maviliğini
 Otobüs oluyordum bir süre
 Yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum, yanağım otobüs camının garantisinde
 Otobüs oluyordum
 Bir ülkeden bir iç ülkeye (more…)
bir ufukta bitiyor yüzün
 ve başka bir gökyüzü başlıyor
 komşu ellerle sarmalanıyorsun
 yanıyorsun…
ne kadar övülsen az
 avazım ....
Yerle yeksan, ıslak saçlı, kem gözlü,
 Kavim göçlerinden bu yana ağlayan
 Ve durmadan
 Cep kanyağı yakıcılığında ezgiler
 Çalan, çaldıran, y ....
bavuluma dağınıklığımı koydum
 iç çamaşırı kazak filan
 kağıt kalem almıyorum
 otellerde var
 antetli kimsesizliğimle kalıyorum geceleri
....