Hicretin dördüncü yılı.
 Birer yıl arayla Medine’de iki doğum,
 İki bayram, iki ay parçası…
 Yeryüzünün en hayırlı dedesinin gözbebekleri doğuyor.
 Rasûl-üs Sakaleyn’in kokladığı reyhanları
 Fatıma’t-üz Zehrâ’nın körpecik fidanları
 Ali’yi Mürteza’nın eşsiz kahramanları doğuyor.
 Cennet gençliğinin iki seyyidi.
 Ehl-i Beyt’in ilk nazlı çiçekleri…
 İki ay parçası, “merhaba” diyor o incecik sesiyle
 İsimlerini Rahman koyuyor, Cebrail nefesiyle
 Siz onlara Allah’ın iki lütfu diyin;
 Birinin adı Hasan; diğerinin Hüseyin.
 Zaman, saadetli günleri yaprak yaprak okurken
 Onlar peygamber dizinde büyüdüler
 Ve zaten onlar semâda büyüktüler.
Bir gün peygamberlerin incisi oturuyorlar.
 Hasan’la Hüseyin
 Birbirlerini yakalama oyununda…
 Buyurdular;
 “Ha Gayret Hasan! Göreyim seni, yakala Hüseyin’i.”
 Hz. Ali; “Ya rasulallah!” diyor,
 “Hüseyin’den taraf olmanız gerekmez mi?
 Hüseyin daha küçük.”
 Rasulullah buyuruyorlar;
 “Baksana! Cebrail de Hüseyin’i tutuyor;
 Ha gayret Hüseyin! Göreyim seni diyor.”
Yine birgün,
 Efendimiz, ashabıyla yürüyorlar.
 Hz. Hüseyin çocuklarla oynuyor.
 Peygamberimiz, ellerini açıyor;
 Tutmak için Hüseyin’i…
 Hz. Hüseyin, bir oraya bir buraya kaçıyor.
 Ve gülerek yakalıyor onu, Nebiler serveri.
 Bir elini kafasının arkasına,
 Öbür elini, çenesinin altına koyup öpüyor, kokluyor, öpüyor.
 Sonra zamana ve mekana sesleniyor;
 “Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin’denim!
 Allah’ı seven Hüseyin’i sever!
 Hüseyin, torunlardan bir torundur.”
 Ve bir gün Cebrail bir haberle gelir;
 Hüseyin Fırat kıyısında şehit edilecektir.
 Orası, üzüntülü, tasalı, mihnetli ve belalı bir yerdir.
 Kerb-ü beladır!
 Orası Kerbeladır!
Hicretin altmış birinci yılı.
 Aylardan Muharrem…
 Kan renginde fırat
 Kan renginde yakamoz.
 Ve dudaklar susuz,
 Yürekler susuz…
 Kerbelada bir oğul var,
 Yoluna oğullar feda.
 Bir torun, Kerbelada…
 Dedesinden elli yıl uzakta.
 Onun gibi bembeyaz giyimli
 Bembeyaz yüzlü.
 Atının üzerinden sesleniyor
 Kalpleri mühürlü olanlara
 Merhametten yoksun olanlara;
 “Ben Peygamberiniz Aleyhisselamın kızının oğlu değil miyim?
 Ben Hz.Muhammed Mustafa’nın torunu değil miyim?
 Şehitler seyyidi Hamza, babamın amcası değil mi?
 Çift kanatlı şehit Cafer, benim amcam değil mi?”
 
 Kerbelada bir oğul var,
 Çevresinde Yeminler ediliyor şehadete.
 Ve birbir toprağa düşüyor yiğitler
 Ehl-i Beyt’in solan ilk çiçeği Aliyyül Ekber’di.
 Sonra sıra sıra soldu civanlar;
 Avn b. Abdullah b. Cafer,
 Muhammed b. Abdullah b. Cafer,
 Abdurrahman b. Akîl,
 Cafer b. Akîl…
 İşte bakın, biri daha yürüyor ölüme;
 Hz. Hasan’ın oğlu Kâsım!
 Onun da yüzü ay parçası.
 Elinde kılıç, üzerinde gömlek ve pelerin.
 Ayak sandallarından birisinin bağı kopmuş.
 Başına bir kılıç iniyor,
 Ve “Amca!” diyerek yüz üstü düşüyor kerbela’ya.
 Kerbela’da bir oğul var
 Bir şahin var.
 Kucağında üç yaşında bir seyyid;
 Adı abdullah!
 Ve bir ok, Abdullah’ı boğazından vuruyor
 Hz. Hüseyin, kanla dolan avuçlarını yere boşaltıyor
 “Yâ Rab!” diyor.
 “Bize göklerden yardım etmeyeceksen,
 Hakkımızda ondan daha hayırlısını ihsan et.”
Hicretin altmış birinci yılı
 Muharrem ayının onu…
 Bir şehit var kerbelada
 Tam otuz üç mızrak yarası,
 Otuz dört kılıç yarası
 Ey Muhammed’im nerdesin nerde?
 Hüseyinin başı bir yerde; gövdesi bir yerde!
 Bu Hz. Zeyneb’in feryadıdır dedesine;
 “Ey Muhammed’im! Ey Muhammed’im!
 Sana göklerdeki melekler salatü selam getiriyorlar.
 Hüseyin ise şu otsuz bozkır çölde
 Tozlara, topraklara, kanlara bulanmış,
 Azaları kesilmiş yatıyor.
 Ey muhammedim! senin kızların esir edilmiş,
 Zürriyetin hep öldürülmüş.
 Sabah yelleri onların üzerine toz toprak savuruyor.”
Abdullah bin Abbâs da, o gün Medinede
 Rasulullah aleyhisselam’ı görür rüyada
 Yanında içi kan dolu cam bir bardak vardır,
 Ve şöyle buyurur:
 “Benden sonra Ümmetimin yaptığı şeyi biliyor musun?
 Hüseyin’i şehit ettiler.
 Bu, Onun ve ashabının kanlarıdır.
 Bunu Allah’a sunacağım.”
Ya Rasulallah!
 Biz asırlar sonra geldik.
 Eğer o gün olsaydık Kerbela’da
 Allah’a kasem olsun ki
 Ashabının seni koruduğu gibi
 Korurduk Ehl-i Beyt’ini
 Ya da o uğurda verirdik canımızı.
 Bu sözümüzün bir isbatı olarak
 Bu gün biz senin kapındayız.
 Taşıdığımız ehl-i beyt isimleri.
 Kimimiz Ali, kimimiz fatıma
 Kimimiz hasan ve hüseyin.
 Ve iftiharla senin ismini taşıyor çoğumuz.
 Allah ruhumuzu senin kapında
 Ehl-i Beytine layık olduğumuz bir anda alsın.
 Aliyi Asğar’la,
 Zeynelabidin’le her asırda hüseyni çiçekler açarken
 Yanaklarında peygamber busesi,
 Ve her biri senden bir koku taşırken çağlara.
 Allah, bizi onlardan ayırmasın.
 Bizi senden ve rızasından ayırmasın.